‘Ak’ basını ve Akbelen: Köylünün amelini de çalmışlar!
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra galip gelen İtilaf Devletleri başta İstanbul olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nun nadide merkezlerini işgal etmeye başlayınca ülke bir anda karpuz gibi ikiye bölündü. Mevcut statükonun ve dolayısıyla kendi imkanlarının devamı için teslim olmayı teklif edenler ve nereye giderse gitsin direnmeyi seçenler… Bu ayrım basın için de geçerliydi. Babıali de hemen bölündü. Bazı gazeteciler ve yazarlar Anadolu’ya taşınmayı seçtiler ya da buna mecbur kaldılar. Halide Edip gibi Yakup Kadri de onlardan biri. Bazı gazeteciler de asıl kurtuluşun işgale boyun eğmek olduğunu söyleyerek yayın yapıyor. Ateşkesin (ateşkesin) devamını hararetle savunuyorlardı. Oluşturdukları meblağın adı mütareke matbaası olarak kaldı. Savaştan sonra kimi yurt dışına kaçtı, kimi ağır cezalara çarptırıldı… Mütareke basını kavramını sadece isim olarak değil, sıfat olarak da arkalarında bıraktılar. Bedenleri yok oldu ama ruhları ve gölgeleri Türk basınından hiç çıkmadı.
Bugünlerde Akbelen ormanı için adeta canını ortaya koyan bölge köylüleri ve vatandaşlarının çabaları karşısında bazı medya organlarının takındığı tavır, mütareke basınını hatırlatıyor. Bir haftadır vatandaşlar, termik santrale kömür çıkarmak için ormanları kesen firmaların ve taşeronlarının iş makinaları, İçişleri Bakanlığı’nın bu firmayı desteklemek üzere görevlendirdiği jandarmalar ve biber gazıyla açık şiddetiyle karşı karşıya kaldı. coplar ve tekme-yumruk. Ancak basının bazı konuşmaları oradan gelmiyor. Elbette o gazetelerin satın alınması sırasında bizzat temasa geçen kömür şirketi ve ortaklarının büyük bir üne sahip olduğu biliniyor. Halkın direnişini haber vermemekle kalmıyorlar, kömür madencisi şirketin ormanın kenarından biraz yiyecek olduğu yönünde saçmalıklar pompalıyorlar. Şirketin zırvalık bültenlerini bir kopya sayfasına basıyorlar ve her gün sefil bir şekilde çıkıyorlar, bir editörün kafalarını çevirip boyunlarını başka yöne çevirmesine bile gerek yok. Direniş büyüdükçe harekete karşı tavır almaya başladılar, şirket ise “Orman biraz kemirir, yoksa Ege’ye gücümüz yetmez” saçmalığını yaymaya başladı. Ağacına, ormanına, suyuna, toprağına sahip çıkan köylüleri ve arkadaşlarını provokasyonla suçlamaya başladılar.
Okuyan tahmin etse de Akbelen hakkında ya susan ya da saçmalayan gazeteleri yazalım: Yeni Şafak, Türkiye, Sabah, Aydınlık, Hürriyet, Milliyet, Posta, Akşam, Diriliş Postası, Milat, Türkgün…
Bugünün mütareke basınında ‘kafaların’ nasıl çalıştığını görebilmek için bunlardan bazı örnek örnekler vereceğiz.
Işıkla başlamalıdır. ‘Solcu’ Aydınlık şirketi Akbelen ormanına karşı savunur. Bugünkü baskılarda ‘uzman görüşüne’ dayanarak biraz kesilecek ama az değil temalı bir ‘haber’ yaptılar. Efendim, şirketin ağaçları keseceği tartışıldı! Eylemciler ile kolluk kuvvetleri arasında arbede çıktı! Evet, buna kavga diyorlar. Hal böyle olunca madencilik ve çevreye olan etkileri konusu yeniden gündeme geldi. Bir de uzmana sormuşlar. Uzman dedikleri elektrik sanayicilerinin devletle çatıştığı TESAB adlı özelleştirme ucube örgütünün lideridir. Adam kesecek başka çare olmadığı için Aydınlık’ın elindeki kaseye yuvarlar.
Türk gazetesi de elini kaldırmış, madencinin acısını manşetlere taşımıştı. Kocaman harflerle “Akbelen’de Provokasyon” başlığını attılar. Gezi’ye bir gönderme eklediler, “Mesele yine ağaç değil” dediler. “Türkiye’ye karşı her eylemde boy gösteren, dış istihbarat destekli marjinal çevreler Akbelen’de yeniden sahnede.” Harekete geçen marjinal gruplardan yöre halkı ve muhtarlar rahatsız oldu. Yerel halk harekete geçer ama Türkiye olabildiğince çılgına dönecektir. Ünlü basının 1921’deki “İşgalciler halka iyi davranır, kışkırtıcılara uymayın” sözü hatırlanır.
Ama tepe yine Sabah’ta, masaallah, maşallah. Sabah ilk sayfada dümeni çevirdi. “Kılıçdaroğlu’nun şovu köylülere sırt çevirdi” başlığını attılar. Kılıçdaroğlu’nun (tahrik edici eylem olarak adlandırdıkları) bölgeyi ziyaretiyle ilgili ‘haber’e göre, köyü, elektrik santralini ve ağaç kısmını savunan Kemal Bey’i protesto etti. Yahu o eylem Kılıçdaroğlu’nun arabasına binip geri dönmesin, kesim alanına girip daha önemli meseleyi halletmesi için yapıldı. Kesim alanına girmek zorunda kaldı. Yani köylünün amelini çalmışlar.
Diğer gazeteler de böyle. Teolojide solcu, dindar bir muhafazakar ve ‘merkezi’ medyadan bir örnek. Yeni bir siyah, kara sayfa…
‘Ak’ basını ve Akbelen: Köylünün amelini de çalmışlar!
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra galip gelen İtilaf Devletleri başta İstanbul olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nun nadide merkezlerini işgal etmeye başlayınca ülke bir anda karpuz gibi ikiye bölündü. Mevcut statükonun ve dolayısıyla kendi imkanlarının devamı için teslim olmayı teklif edenler ve nereye giderse gitsin direnmeyi seçenler… Bu ayrım basın için de geçerliydi. Babıali de hemen bölündü. Bazı gazeteci ve yazarlar Anadolu’ya gitmeyi tercih etti veya mecbur bırakıldı. Halide Edip gibi Yakup Kadri de onlardan biri. Bazı gazeteciler de asıl kurtuluşun işgale boyun eğmek olduğunu söyleyerek yayın yapıyor. Ateşkesin (ateşkesin) devamını hararetle savunuyorlardı. Oluşturdukları meblağın adı mütareke matbaası olarak kaldı. Savaştan sonra kimi yurt dışına kaçtı, kimi ağır cezalara çarptırıldı… Mütareke basını kavramını sadece isim olarak değil, sıfat olarak da arkalarında bıraktılar. Bedenleri yok oldu ama ruhları ve gölgeleri Türk basınından hiç çıkmadı.
Bugünlerde Akbelen ormanı için adeta canını ortaya koyan bölge köylüleri ve vatandaşlarının çabaları karşısında bazı medya organlarının takındığı tavır, mütareke basınını hatırlatıyor. Bir haftadır vatandaşlar, termik santrale kömür çıkarmak için ormanları kesen firmaların ve taşeronlarının iş makinaları, İçişleri Bakanlığı’nın bu firmayı desteklemek üzere görevlendirdiği jandarmalar ve biber gazıyla açık şiddetiyle karşı karşıya kaldı. coplar ve tekme-yumruk. Ancak basının bazı konuşmaları oradan gelmiyor. Bu gazetelerin satın alınması sırasında bizzat temas kuran kömür şirketi ve ortaklarının büyük bir üne sahip olduğu kuşkusuz bilinmektedir. Halkın direnişini haber vermemekle kalmıyorlar, kömür madencisi şirketin ormanın kenarından biraz yiyecek olduğu yönünde saçmalıklar pompalıyorlar. Şirketin zırvalık bültenlerini bir fotokopi sayfasına basıyorlar ve başka türlü başlarını döndürecek, boyunlarını tıraş edecek bir başyazıya bile ihtiyaç duymadan, bire bir sefil bir şekilde çıkıyorlar. Direniş büyüyünce “Şirket biraz ormanı kemirecek, yoksa Ege’ye güç veremeyiz” söylemini yayarak eyleme karşı tavır almaya başladılar. Ağacına, ormanına, suyuna, toprağına sahip çıkan köylüleri ve arkadaşlarını provokasyonla suçlamaya başladılar.
Okuyan tahmin etse de Akbelen’den ya susan ya da bahseden gazeteleri adıyla yazalım: Yeni Şafak, Türkiye, Sabah, Aydınlık, Hürriyet, Milliyet, Posta, Akşam, Diriliş Postası, Milat, Türkgün…
Bugünün mütareke basınında ‘kafaların’ nasıl çalıştığını görebilmek için bunlardan bazı örnek örnekler vereceğiz.
Işıkla başlamalıdır. ‘Solcu’ Aydınlık şirketi Akbelen ormanına karşı savunur. Bugünkü baskılarda ‘uzman görüşüne’ güvenerek biraz değil biraz kesilecek temalı bir ‘haber’ yaptılar. Efendim, şirketin ağaçları keseceği tartışıldı! Eylemciler ile kolluk kuvvetleri arasında arbede çıktı! Evet, buna kavga diyorlar. Hal böyle olunca madencilik ve çevreye olan etkileri konusu yeniden gündeme geldi. Bir de uzmana sormuşlar. Uzman dedikleri elektrik sanayicilerinin devletle çatıştığı TESAB adlı özelleştirme ucube örgütünün lideridir. Adam kesecek başka çare olmadığı için Aydınlık’ın elindeki kaseye yuvarlar.
Türk gazetesi de elini yüksekte tutarak madencinin sıkıntısını manşetlere taşıdı. Kocaman harflerle “Akbelen’de Provokasyon” başlığını attılar. Gezi’ye bir gönderme eklediler, “Mesele yine ağaç değil” dediler. “Türkiye’ye karşı her eylemde boy gösteren, dış istihbarat destekli marjinal çevreler Akbelen’de yeniden sahnede.” Harekete geçen marjinal gruplardan yerel halk ve muhtarlar rahatsız oldu. Eylemi yapan yerel halktır ama Türkiye olabildiğince çılgına dönecektir. Ünlü basının 1921’deki “İşgalciler halka iyi davranır, kışkırtıcılara uymayın” sözü hatırlanır.
Ama tepe yine Sabah’ta, masaallah, maşallah. Sabah ilk sayfada dümeni çevirdi. “Kılıçdaroğlu’nun şovu köylülere sırt çevirdi” başlığını attılar. Kılıçdaroğlu’nun (kışkırtıcı bir eylem olarak adlandırdıkları) bölgeyi ziyaretiyle ilgili ‘haber’e göre, köyü, elektrik santralini ve ağaç bölümünü savunan Kemal Bey’i protesto etti. Yahu o eylem Kılıçdaroğlu’nun arabasına binip geri dönmesin, kesim alanına girip daha önemli meseleyi halletmesi için yapıldı. Kesim alanına girmek zorunda kaldı. Yani köylünün amelini çalmışlar.
Diğer gazeteler de böyle. Teolojide solcu, dindar bir muhafazakar ve ‘merkezi’ medyadan bir örnek. Yeni bir siyah, kara sayfa…
konyaaltihaber.xyz